17 Temmuz 2014 Perşembe

Bir Çocuk Ağlıyor...


Bir fotoğraf karesinde,
Bir çocuk ağlıyor,  
Çığlıkları kullakları dağlıyor.
Gözlerindeki acı, oturuyor insanın yüreğine,
Yaşayamadığı her mutlu gün için kanıyor insanın içi…
Ortadoğu, acıdan bir coğrafya
Ölüm yağıyor gökten, her mevsimde.
Silahla, tüfekle, topla söyleniyor ninniler…
Korkudan bir yorgan cocuklara örtülen.
 
Bir çocuğun, bir damla gözyaşına dayanamazken
Ağlıyor insanlık bir çocuğun gözünden.
 
Önce oyuncaklarını aldınız ellerinden,
Huzursuzluktan, umutsuzluktan yeni oyuncaklar verdiniz ellerine.
Sonra da oyunlarından vurdunuz onları…
Hayallerinden, umutlarından ve çocukluklarından.
Bizlerin vicdanından vurdunuz.
Vuramadıklarınız da oldu elbet…
Kiminin annesi, kiminin babası, kiminin kardeşi can verdi gözlerinin önünde
Yüreklerine kapanmaz yaralar açtınız
Minik bedenlerinde kocaman kalplerini ağlattınız...
 
Korkuyla büyüyor çocuklar, ölümle, açlıkla ve savaşla...
Gri bir toz bulutu dünyaları.
 
Bir çocuk ağlıyor,
Zalimin zulmüne göz yumuluyor.
İnsanlık bir çocuğun kalbinin durduğu yerde; can çekişiyor…
Bir cehennemde büyüyor çocuklar ya da ölüyor.
Vicdan rahatlığı?
Bu dünyaya ve insana özgü bir şey değil,
Tanımı yok insan olanın sözlüğünde.
Ancak, rahatsızsa vicdan olabiliyor…



 

13 Mart 2014 Perşembe

Berkin Elvan için...



Bir sıcak ekmek kokusunda kaldı çocukluğun,
Cennetin bahçelerinde doya doya büyü Berkin Elvan...
Bu ülkede çocukları vuruyorlar,
Hepimizin yüreğine acıyla gömüyorlar...


7 Mart 2014 Cuma

Dünya Kadınlar Günü ve Türkiye'de Kadın Olmak...




8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisinin daha iyi şartlarda çalışma arzusu ile başlatmış oldukları grevin, polisin işçilere saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve ardından çıkan yangında oluşan hengamede kaçış yolu bulamayan 129 kadın işçinin ölümüyle sonuçlanan bu hazin kazaya ithafen; 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde Uluslarası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart gününün dünya kadınlar günü olarak anılmasını önermiş ve öneri oy birliği ile kabul edilmiştir.
Türkiye’de Kadınlar Günü ise ilk olarak 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü”olarak kutlanmış olup, 1975 sonrasında daha yaygın ve kitlesel olarak kutlanmaya başlanmıştır. 12 Eylül1980 darbesi ile birlikte bir sure herhangi bir kutlama yapılmazken, 1980 yılı itibari ile düzenli olarak kutlanmaya devam edilmektedir.
Bana göre bir kutlama var ise buna değecek sebeplerin de olması gerekir. Ancak öncelikle kendi ülkemde sonrasında da dünyanın çeşitli bölgelerinde kadınların durumları göz önünde bulundurulduğunda “kutlama” sözcüğü son derece anlamsız kalıyor…
Kadın ve erkeğin eşitliğinin hala tartışılabiliyor olması bile insanın tüylerini ürpertirken, bu zihniyetin egemen olduğu bir ülkede yaşamaktır Türkiye’de kadın olmak.
Türkiye’de kadın olmak zor zanaattır; zira:
Berdel diye bir kavram var ve uygulanıyor.
Kız çocukları çoğu yerde evlattan sayılmıyor, nüfusa dahi kayıt edilmeyen nice kız çocukları var ve kayıtlısı kayıtsızı çocuk yaşta evlendiriliyor, belki de veriliyor demeliyiz zira kadınlar bir “mal” olarak görülüyor.
Töreler var, namusun sadece kadınlar üzerinden korunan bir kavram olarak algılanıp, erkekler tarafından uygulandığı.
Kadın cinayetleri var toplum tarafından hep erkeklere hafifletici nedenler bahşedilen...
Her 10 kadından 4’ünün şiddete maruz kaldığını istatistiksel olarak gördüğümüz araştırmalar var ve bu şiddeti yaşayan istatistiklere girmeyen bir çok kadın… Şiddeti içselleştiren, normalleştiren erkek egemen bakış açıları var… Bu bakış açısını kabullenen kadınlar… ve burada koca bir açmaz var.
Kızını dövmeyen dizini döver diye atalarımızdan gelen sözler var… “On beş yaşında kız ya erde gerek, ya yerde.” atasözünü okullarda gencecik dimağlara aktaran kitaplar...
“Ya benimsin, ya kara toprağın” sözünü içselleştirmiş oldukça fazla “insan” var. Aramızdalar ve nefes alıyorlar… Ama onlarla bir şekilde yolları kesişmiş pek çok kadın ne yazık ki bugün hayatta yoklar…
Türkiye de kadın olmak bir nevi günah keçisi olmaktır. Her ne olursa olsun, her kim suç işlemişse işlesin hep suçlu bulunan.
Özel alana hapsedilmeye çalışılan kadının çalışma hayatında kendini gösterebilmesi için kadın olmanın getirdiği tüm yönleri perdelemek ve erkek egemen bir düzende var olabilmesi için daha fazla efor sarfetmektir.
Ben de varım demektir ve bunu kendini ifade edemeyen tüm kadınlar için söylemektir.
Bütün bunlar ve sayamadıklarımla, Türkiye’de kadın olmak, hem toplumla hem kendinle daima mücadele etmek kadınlara yapılan tüm haksızlıkları kalbinde hissetmek ve üzüntü duymaktır. Anlaşılamamaktır. Keşkelerle yaşamaktır. Bilinçli kadınların bastırılmış kadın kitleleri içinde her daim azınlık olması ve tüm bastırılmış kadınların hüznünü içinde taşımasıdır.
Türkiye’de kadın olmak,  her ne olursa olsun daha iyi ve kaliteli bir yaşam üretmek için, kadınların erkek evlatları başta olmak üzere tüm evlatlarını daha bilinçli ve iyi yetiştirmeleri için, içinde daima bir umut taşımaktır.

26 Ocak 2014 Pazar

Trafik Kazası



26 Ocak 2014
Bugün bir minik melek, 
Daha dünyaya gelmeden
Babasını kaybetti...
Bir baba evladının ilk gülümseyişini,
Sıcaklığını,
Ilk sözcüklerini...
Birlikte büyüyecekleri geleceğini...
Gazetelerde trafik kazası; bir ölü diye geçti
Bu tek satır onu sevenlerin ömrüne değdi...
Bir annenin yüreğine koskoca bir acı indi.
Biz haberi okuduk vah dedik...
Bir melek bu acıyla dünyaya gelecek,
Ona bakan gözlerde hep bu yokluğu görecek...
Dilerim tüm bu hüzünlerden 
Minik meleğe,
Harika bir hayat örsün felek...