Nicedir yüreğim el vermez II. Dünya Savaşı soykırım
gerçeklerini okumaya, dinlemeye, izlemeye… Ama Dr. Frankl’ın kitabını
okuduğumda içimde bir yerlerde kanayan bir yaranın kabuk bağladığını hissettim
derinde ve uzun zaman sonra bir ilk oldu benim için.
Dr. Frankl “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabının ilk
bölümünde toplama kamplarında geçirdiği yılları müthiş bir gözlem yeteneği ile
dile getiriyor. Hasbelkader bu süreçten sağ kurtulan Frankl; kitabın ikinci
bölümünde savaş sonrası süreçte yaşadıkları doğrultusunda geliştirdiği
Logoterapi tedavi sürecini açıklıyor.
Hem birinci bölüm hem de birinci bölüm sonrasında daha da anlam kazanan ikinci
bölüm, benim dünya üzerinde yaşanan tüm acılar ve insana dair yapılan tüm haksızlıklara
dayanma gücümü kuvvetlendiren bir ilaç gibi geldi.
Sonu gelmez dipsiz karanlık bir kuyudan, hayat denen zaman
parçasında çıkarabildiklerin… Yüzeysellikten uzaklaştıkça dipsiz kuyuda yol
alırsın. Hangisi daha iyi diye bir çıkarıma varamadan bir bakmışsın kuyunun
girdaplarındasın. Her dalışında daha fazla anlamla birlikte yalnızlık da çıkarırsın
kendine. Yalnızlık daha da bir anlam ihtiva eder bu haliyle… Yanında olanlar da
gerçekten yanında mı diye sorarsın kendine. Zira kalabalıklar içinde yalnızlık
daha vahimdir kanaatimce.
Nietzsche’nin “Yaşamak için bir nedeni olan kişi hemen her
nasıl’a katlanabilir.” Sözleri mahkumlara yaşama dair bir pusula oluyor zor
günlerinde. Bazen bir söze, müziğe ya da bir resime tutunmaz mıyız en mutsuz
günlerimizde?
Frankl’a göre iki tür insan bulunuyor; biri soylu diğeri ise
soysuz insan türü. Bir insan soylu ise en zor şartlarda, toplama kamplarındaki
zorlu durumlarda dahi onurunu koruyabilir ve hiçbir koşulda onurundan
vazgeçmez. “Dünyadaki hiçbir güç yaşadığın şeyi elinden alamaz.”
Anlam kazandırma yoluyla terapi olarak anlatılan
logoterapide Dr. Frankl kişinin hayatında anlama ulaşmasının üç temel yolu
olduğunu belirtir. “Bunlardan ilki bir eser yaratmak ya da bir iş yapmaktır.
İkincisi bir şey yaşamak ya da bir insanla etkileşime girmektir. Yaşamda anlama
giden üçüncü yol; değiştiremeyeceği bir kaderle yüz yüze gelen umutsuz bir
durumun çaresiz kurbanı bile kendini aşabilir ve böylece kendini
değiştirebilir. Kişisel bir trajediyi bile zafere dönüştürebilir.” diye
belirtir. Acı kaçınılmaz ise bu acıyla anlam bulunabileceğini aktarır.
“Hiç kimse bir başkasını acıdan kurtaramaz ve onun yerine
acı çekemez.”
Toplama kamplarında da anlamı kaybeden mahkumlar mücadeleyi
bırakıyor ve bu onları yaşamlarından hızlı bir şekilde ayırıyor. Bu
anlamsızlığı günümüz insanları ile de karşılaştırıyor anlatımında ve hayatta
bir anlam bulamayan insanların anksiyete ve depresyonun pençesine düştüklerini
dile getiriyor.
“Anlamsızlık duygusunun nedenine inince, en yalın haliyle, insanların
yaşamalarını sağlayacak çok şeyin bulunmasına karşın, uğruna yaşayacakları bir
şeyin olmadığı söylenebilir; insanlar araçlara sahip, ama amaçları yok
bugünlerde.” (sf: 152)
Mutluluk hepimizin içerisinde ve onu ortaya çıkarabilmek
için sebepler üretmemiz, emek vermemiz gerekiyor sonuç olarak, hayata anlam
katmak ve yaşanılır kılmak adına…