George Orwell okuyorum bu aralar… Sanki yanı başımdan
sesleniyor bana ve fısıldıyor tüm yaşananları, insanları, zaafları,
katlanamadığım ya da olmasını istediğim her şeyi. Yıllar önce nasıl Oğuz Atay’ın
dayım olmasını istediysem, Oğuz Atay’ın da kesinlikle George Orwell ile akraba
olduğunu düşünüyorum bugün. Bu durumda ben de direkt olarak akraba statüsüne
erişiyorum tabii ki.
Yıllar önce okumuştum 1984 romanını. Aklımda her şeyin
yasaklı olduğu bir ortamda kitapların serbest ve her yerde olduğu kalmış, kimse
onları okuma zahmetine girmediği için yasaklama zahmetine de gerek bulunmuyor.
Tıpkı bugün gibi değil mi? Bilgi her yerde, yanı başımızda, bir tık uzağımızda
ama yine de erişilemiyor nasıl oluyorsa…
Son günlerde Hayvan Çiftliği ve Aspiditra adlı romanlarını
da bir çırpıda okuyup, nasıl oldu da bu kadar zaman 1984 romanını bu kadar
sevmeme rağmen bu romanları okumadığıma yanarak ve büyük bir keyifle okudum,
okuyorum George Orwell’ı . Bugün elimde “Boğulmamak İçin” ve sırada “Neden
Yazıyorum”, “Balinanın Karnında”, “Burma Günleri”… Hayran kalarak kurduğu dünyaya ve dünyayı
yorumlayışına… Oh be diyerek “ağzına sağlık” ve kimi zaman engel olamayarak
kahkahalarıma… Müthiş bir ironi ve harika bir üslup. Zekasına ve hayata karşı duruşuna
hayran kalarak çeviriyorum sayfaları.
Aspidistra’sında yine o harika üslubu ile 30’lu yıllarda
İngiltere’de sınıf atlamaya çalışan orta sınıfı ve ritüelleri öyle keyifli bir
şekilde anlatıyor ki, o yıllarda Londra sokaklarında dolaşıp evinizin bir
köşesinde duran aspidistraya muzipçe gülümsüyorsunuz.
Ama asıl konumuza henüz giremedik ki başlığını atmışız:
Hayvan Çiftliği. Neyse günümüzde de gündem öyle güzel sarpa sarıyor ki ona bir
gönderme olsun. Bir konu hakkında konuşup aslında o konu ile ilgili hiç bir şey
söylememek adet oldu çünkü ama ben o kadar dayanamayacağım tabii ki…
Hayvan Çiftliği’ni siyasetin bugünü ve dününü anlamak
isteyen herkes okumalı bence. Özellikle halkın kandırıldığı ve haklarının
yenildiği doğrultusunda vicdan azabı çeken ben ve benim gibiler… Bir çeşit vicdan
rahatlaması ile bir anlık rahat bir nefes aldırıyor insana… Hayvanlar bir
devrim yapıyorlar ve yönetimi insanların elinden alarak kendi çiftliklerini
kendileri yönetiyorlar. Yönetim biriminde yetenek ve beyin gücü olarak daha
üstün buldukları domuzlar yer alıyor. Ancak bir müddet sonra tüm süreç eski
haline ve giderek eskisinden daha da kötü şartlara evriliyor.
Hayvanlar yönetimi ele geçirdikten sonra bir manifesto yazıyorlar ve bu manifestoda yer alan tüm maddeler ileriki dönemlerde domuzların ihtiyaçları doğrultusunda madde madde o günün ihtiyaçlarına göre dönüşüme uğruyor. Bir örnek ile özetleyecek olursak; en çarpıcı olan madde “Hiçbir hayvan diğerini öldürmeyecek”, sonrasında istikrarın devam etmesi açısından domuzlar tarafından bazı hayvanların öldürülmesi ardından“Hiçbir hayvan geçerli bir sebebi olmaksızın öldürülmeyecek” olarak çevriliyor. Tabii teşkilattaki diğer domuzlar tarafından hemen nabız yoklanıyor ve kimse maddenin eski halini hatırlayamıyor. Yeni düzen kısa sürede kanıksanıyor. Romanın sonunda tüm maddeler teker teker iktidar ve “düzen”in devamı adına tabii ki “domuzlar” lehine teker teker değişime uğruyor. Olan tabii ki diğer hayvanlara oluyor ancak düzen devam ediyor.
Hayvanlar yönetimi ele geçirdikten sonra bir manifesto yazıyorlar ve bu manifestoda yer alan tüm maddeler ileriki dönemlerde domuzların ihtiyaçları doğrultusunda madde madde o günün ihtiyaçlarına göre dönüşüme uğruyor. Bir örnek ile özetleyecek olursak; en çarpıcı olan madde “Hiçbir hayvan diğerini öldürmeyecek”, sonrasında istikrarın devam etmesi açısından domuzlar tarafından bazı hayvanların öldürülmesi ardından“Hiçbir hayvan geçerli bir sebebi olmaksızın öldürülmeyecek” olarak çevriliyor. Tabii teşkilattaki diğer domuzlar tarafından hemen nabız yoklanıyor ve kimse maddenin eski halini hatırlayamıyor. Yeni düzen kısa sürede kanıksanıyor. Romanın sonunda tüm maddeler teker teker iktidar ve “düzen”in devamı adına tabii ki “domuzlar” lehine teker teker değişime uğruyor. Olan tabii ki diğer hayvanlara oluyor ancak düzen devam ediyor.
İnsanların zulmünden ve hükmünden kaçan hayvanlar, bu kez
domuzların zulüm ve hükmüne maruz kalıyor ve hepsi zamanla gerçekleşiyor.
Romanın sonu ise çok çarpıcı, domuzlar ve insanlar bir masada yemek yiyerek bir
kutlama yapıyorlar ve diğer hayvanların camdan gördükleri bu manzarada domuzlar
ve insanların yüzleri birbirine karışıyor… Bu manzara bana aynı zamanda Emre
Kongar’ın “İçimizdeki Zalim (Anlamak ve Üstesinden Gelmek)” adlı kitabındaki, “Dünün
mazlumu, bugünün zalimi oldu” sözünü hatırlatıyor ve yeni bir bakış açısı
sunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder