Cumhuriyet kadını, bir erkeğin cumhuriyet imajını yaşatan
karısı ya da kızı değildir. Bir bireydir. Toplumda bir birey olarak var olur ve
kendi isteği doğrultusunda evlenir, yuva kurar ise yine birey olarak varlığına
devam ederek, birey olma sıfatının hakkını veren, geleceği aydınlatacak
evlatlar yetiştirir. En az üç çocuk doğurmaz, bakabileceği, yetebileceği ve
yetiştirebileceği kadar çocuk sahibi olur ve tabii bu sayıya yine kendi özgür
iradesi ile karar vererek... Bilir ki, “Büyük başarılar, değerli anaların
yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir.”(Atatürk, 1923)
Ve yine bilir ki, kendi namusundan kendi sorumludur, namus
bir erkeğin sadece karısı ve kızları üzerinden koruması gereken bir kavram
olmayıp, bir toplumu oluşturan değerlere ve ahlaki kurallara bağlılığı ifade
eden, herkesin kendi içinde yaşaması gereken bir olgudur. Kendi hür iradesi,
fikri ve hayatı vardır. İnsanları kadın ve erkek olarak ayırmaz, insan olarak
görür ve insan olmanın gerektirdiği empati ve sevgi ile hayata yaklaşır.
Eğitimlidir ve eğitimli olduğu için cehaletin karşısında dimdik durarak
yarınlara karanlığın sızmasını engeller, yalnızca aydınlığı süzer içinden. Cumhuriyet kadını, kendisine verdiği önemden, haklardan ve kadına duyduğu saygıdan ötürü Ata’sına ve Cumhuriyet’e sahip çıkar…
Atatürk’ün kadına bakış açısına bakacak olursak her zamanki gibi, geçmişten bugüne ışık tuttuğunu görebiliyoruz. Cumhuriyet henüz kurulmadan,
Atatürk cephelerde kadın ile ilgili sorunları tartışıyor ve kadınların iyi
yetiştirilmesi gerektiğini her fırsatta vurguluyordu. Cumhuriyet’in ilanından
dokuz ay önce kadın hukukunda inkılap yapılması gerektiğini şu sözleri ile
ifade ediyor:
“Bizim toplumumuzun
başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve
kusurdan doğmaktadır…” Yaşamak demek faaliyet demektir. Bir toplumun bir organı
faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur… Bizim
toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem
de kadınlarımızın edinmeleri lazımdır. Malumdur ki, her safhada olduğu gibi
sosyal hayatta dahi iş bölümü vardır… Bugünün gereklerinden biri kadınlarımızın
her hususta yükselmelerini temindir”. Yine 1923 yılında gerçekleştirdiği bir konuşmasında “Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha çok bilgili olmak zorundadırlar.” diyor. Kadının aile içerisinde kültürün nesilden nesile aktarılmasında ve evlatların yetiştirilmesinde, aile içerisindeki iletişimin ekseninde bulunduğu rolünü ve önemini bilerek… Tüm bunları politik imajına bir vitrin olarak değil, kadının toplumdaki yerinin sağlam ve iyi temellere oturmasıyla devletin temellerinin de sağlamlaşacağını bilerek yapıyor.
Konu Atatürk olunca her şey alıntılardan ibaret oluyor, söyledikleri zamandan ve mekandan bağımsız her zaman geçerliliğini koruyor. 29 Ekim 1923 ve 90 yıl sonra bugün O’nun yıllar öncesinde aydınlattığı yolda bir kadın olarak onurla yürüyor, yukarıdaki naif ve hümanist bakış açısının hasretini çekiyorum.
Yine o günlere dönersek, aynı bakış açısı neticesinde
Cumhuriyet ile birlikte, Medeni Kanunda
yapılan değişikliklerle erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanıyor.
Kadının haysiyetini ve ruhunu çiğneyen bir uygulama tarihe gömülüyor… Yıl 1926…
Ayrıca kadın evlenme ve miras hukukunda da erkekle eşit
haklara kavuşuyor, dini nikah yerine medeni nikah şart koşuluyor ve kadın
evlilik hayatı ve sonrasında güvence altına alınıyor.
Medeni kanunun yanında Türk kadınına siyasal olarak da 1930’da
belediye seçimlerinde, 1934’de de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme
hakkı veriliyor ve bu uygulamalarla birlikte kadının erkeklerle eşit eğitim
hakkına sahip olması için çalışmalar yapılıyor.
Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet sayesinde, bütün bu
haklara bir mücadele başlatmaksızın kavuşmuş, toplum içerisindeki rolü ve
yeri taçlandırılmışsa, çağdaş Türk kadınına bugün; bu hakların korunması ve ilerletilebilmesi,
toplumun genelinde kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için daha fazla sorumluluk düşüyor...
Cumhuriyet ve kadına tanınan tüm bu haklar Ata’mızın bizlere
en büyük mirasıdır. Atılan bu adımların
sonrasında koşuyu tamamlamak, bayrağı daha ileriye götürmek bizlerin elinde… Şairin dediği gibi ”Dünya
düşse peşimize/ Yer sarsılsa yerinden/ Ne senden geçeriz ne senin eserinden.”
Ne Atatürk’ten, ne Cumhuriyet'ten…
Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun!
Kutlu olsun :)
YanıtlaSilOğlum Atatürk' ü tanıyor ve söylüyor :)